21 Ağustos 2011 Pazar

Kimliksizlik

Çok katlı, çok çirkin, çok modern binaların arasında silik,
Biriyim. Uyumaya korkarım geceleri.
Bir atalet ki lanet; yakamda hep elleri.
İçimi biraz kemiren, dışımı çokça değiştiren,
Soruları sorulmuş oysa çok, çok öncelerden,
Cevapları her seferinde unutulmuş:
Kimliksizlik…

Kaldırımları bile lüks şehirlerde,
Hızlı hızlı attım adımlarımı, kaçar gibi.
Zamanı karıştırdım, direndi.
Niyet ettim tatsız tuzsuz bir yuduma,
Eridi.

Kimdim? Ne idim? Neredeydim?
Heybemi yokladım yaşanmış bir ömre dair,
Bulamadım.
Neredeydi kimliğim?


Susmayı denedim, olmadı.
Her defasında nefsime yenildim.
Konuştum, konuştukça değişiverdi yüzüm.
Kirlendikçe kirlendim.
Toprağa değdi ellerim,
İrkildim.
“Bu mezar da senin!” dediler,
Kabullenemedim.
Mezar taşıma iliştirilmemiş bile,
Bir harf, bir isim, bir sayı, bir tarih!
Bense hayatımın manasını iliştirecektim.
Şimdi eğreti değil oysa harfler, isimler;
Okunaklı hatta rakamlarım, tarihlerim…
Milletin efendisi: benim…
Ve ilk bindiğim şehirler arası otobüsünde,
Düşüp gitmiş kimliğim.

Çokça yeşil, çokça nemli,
Çokça toprak kokan ve az güneşli,
Bir yer ki emekle yoğuruyorum şimdi günlerimi.
Emekliyorum.
Bekliyorum.
Sessizim,
Hissizim,
Yine de kimliksizim.

19 Ağustos 2011 Cuma

Dejavu


          Ahmetler: "Bunların topunun anasını belleyeceksin arkadaş! Yoksa bitmez bu ülkede terör merör."

          Hasanlar: "Aynen aga... O kadar teknolojik silah alıyoruz, yatıyorlar cephanelerde. Salacaksın uçakları dağlara, dümdüz edeceksin anasını satayım. İnsanı bırak, taş, ot bırakmayacaksın. Bak nasıl kuruyor o zaman bu piçlerin soyu."

           Mehmetler: "Abi, ya bordo berelilere ne demeli! Ulan hani bunların bir tanesi bin(!) askere bedeldi. Salacaksın abi bunları araziye, keçisinden çobanına, muhtarından bakkalına, yaşlısından gencine kim varsa bunlara yardım ve yataklık eden bulup vereceksin kellelerini ellerine."

          Kemaller: "Güzel söylüyorsunuz da Avrupadaki maddi desteği kesmek gerek önce. Geçen komutanın biri dedi ki liste halinde hangi bankada hangi hesap Pkk ya gidiyor biliyoruz. Eeeee, neden müdahale etmiyoruz?"

          Mustafalar: "Bitirmiyorlar abi bitirmiyorlar. Büyük rant dönüyor bu işte. Uyuşturucu, kaçak petrol, silah, kadın... Geçen şu heron hadisesini hepiniz gördünüz anasını satayım. Başka söze ne hacet."

           Banular: "Yok abi, bu hükümetin bok yemesi bunlar. Sen Kürt Açılımı diye indir Pkk’lıları dağdan, kahraman gibi karşılat, adamlar şov yapsın, orda orospunun biri vekil olsun gelsin emniyet genel müdürüne tokat atsın, diğer bir orospu çıksın özerkliğimizi ilan ettik desin. Nereye kadar arkadaş. Satılmış bunlar satılmış. Yakında Abdullah Öcalan da çıkar içerden ben sana diyeyim."

           Berkler: "Ya gene çıkmış Tayyip, diyor ki: “Bıçak kemiğe dayandı!”.  Bizim millet de bekliyor bir bok olacakmış gibi. Lan bu Davos’ta da aynını yapmadı mı? Sonra ne yaptı anasını sattığım, hiç... Laf anasını satayım."

            Sibeller: "Adamlar daağların tepesine bildiğin kamp kuruyor, bu sıçtığımın bir kanalları var ya Roj Tv midir ne boktur, sabah akşam yayın yapıyor, bizimkiler de izliyor. Ulan adam orda işte, gidip binsene uçaklarınla, helikopterlerinle tepesine."

           Ersinler: "Az buz değil be! 12 can bu kardeşim! Yürek mi dayanır buna. Ulan haber izleyemez olduk. Ne hale geldi memleket. Hem bu orospu çocuğu hükümet zamanında binlerce şehit verdik arkadaş. Geçen biri paylaştı Facebook’ta. Ulan öyle böyle değil... Kafayı yiyeceğim arkadaş."

            Muratlar: "Yok abi ya, Esad gibi alacaksın tankları, Diyarbakır’dan başlayacaksın... Görsünler analarının örekesini. Yeter da..."
.
.
.

           Su bardağını ağzıma yanaştırdım: “Allah’ım tutmuş olduğumuz oruçlarımızı kabul eyle. Bizi yolundan ayırma. Sen işiten ve duaları kabul edensin!”. Hoca güzel sesiyle “Eşhedü en la ilahe illallah.” diyordu. O an annemin bana bakıp: “Oğlum çorba yemiyor musun?” diyeceğini biliyordum. Peşinden de babamın: “Az da olsa içeceksin ki miden açılsın.” diye ekleyeceğini... Geleceği görmek gibi bir şey bu... Nasıl tuhaf oluyor insan anlatamam. Bunu sanki daha önce yaşamışsın gibi geliyor... Dejavu...

           Dejavu bu mu ki? Değil... Hatırladığım kadarıyla son 5-6 senedir aile bireylerimizin yan yana geldiği her akşam vuku bulan bir sahneydi bu.

           Dejavu başka şey halbu ki... Bir muhabbetin boka sarması başka şey...


           İnsanlar, hem de gerçek insanlar, aileleri, eş-dostları, iş-okul arkadaşları olan, bir hayat yaşamış insanlar, beyaz perdedeki gibi ölüp gidiyor. Film sanki... Sanki yalandan ölmüşler... Sette çok gülüyorlar mı ki acaba?

           Manşetler dejavu, resimler dejavu, sayılar dejavu, köşe yazıları dejavu, çözüm önerileri dejavu,  vtr’ler dejavu, fon müzikleri dejavu, spikerin yürüyüşü dejavu, spikerin saç stili dejavu, spikerin söyledikleri dejavu, spikerin acıdan rant devşirmesi dejavu, spikerin cenaze evindeki yavşaklığı ve hatta orospu çocukluğu dahi dejavu... 


          Enkırmenin mimikleri dejavu, hangi kameraya hangi bakışı atacağı da dejavu, 5-10 dakka sonra hangi ünlünün hangisine kaydığı haberini sunacağı gerçeği de dejavu...


           Sloganlar dejavu, iletiler dejavu, profil resimleri dejavu, küfürler dejavu, duyarlılıklar dejavu, vatanperver olduğunu belli etmenin 10 değişik yolu dejavu, tehdit iletileri dejavu, paylaşılan şiirler-şarkılar-videolar dejavu, canını bu vatan için vermeye and içmeler dejavu, şehitlerin ardından “12 $eHitİmiSS iÇiN 12 DaKkaDA 1.200.000 Kshi OluOrUss!” sayfaları dejavu...

           Hükümet açıklamaları dejavu, operasyonlar dejavu ve Pkk açıklamaları dejavu, Selahattin Demirtaş dejavu, Abdullah Öcalan’a edilen küfürler dejavu, bobiler’in Apo resimleri dejavu, beğenilen sayfalar dejavu...

            Hatta ve hatta, yüreğine ateş düşmüş anaların-babaların mikrofona söyledikleri dahi dejavu...

            Dejavu bile dejavu...

            Diğer taraftan; belki de kurşunu yiyen her bir gencin yere düşerken dilinden düşen “anam!” feryadıdır dejavu olmayan. Ya da geceleyin daha haberi gelmeden acısı içine işleyen anaların “oğlum” feryadı... Gerçek olan...

            Gerçek neydi?

            Yok yok... Dejavu bu değildi!