2 Kasım 2013 Cumartesi

PAPATYA DURAĞI

Uzak; bir “tokat” gibi süzüldü yanağımdan
Aşk; kocaman ve haki,
Kesik bir servi kadar…
Fakat ölü ve dağ gibi yatıyor yerde.
İnanmadık bir türlü,
Ölülerin şahitliğine inanamadık işte! 
Kan kokulu avuçlara hapsoldu kelebekler:
Hepsi bir parça benden, 
Işığına semazen…
Üşüştü gözlerime virane gecekondular,
Bir buldozer önüne fırladım yalın ayak,
Mazeret darağacı...
Ellerin acımasız kaygan bir sicim kadar...
Ve politik infazdır;
Umarsızca bir anda çekip giden kadınlar!
Her gece,
Ama her gece bir kez daha deliriyorum hatta,
Çünkü her aşk illa ki yenilir Sonbahar’a…

Bir dağ yolu, bir viraj, bir köy evi yukar’da
Alamut’un cenneti işte burası dedik
-Ki o gün,
Aynı bahçenin sırıtan çiçekleriydik-
Ben o şaşkın ve hırçın Zigana yağmurunun,
Saçlarını okşayışını dahi kıskanıyordum.
Gülüşünde bisiklete kavuşunca çocuklar,
Ben seninle aynı devrimde vurulmak istiyordum!
Solsun tüm papatyalar.
Dudağın kuru kalsın.
Tüm o kevaşe güller renklerinden utansın!
Hanidir bilmediğim,
Bir dünya ki bambaşka?
Ne oldu yeminlere, kim pusu kurdu aşka?
Bu papatya durağı:
Gizemli bir hikâye…
Bir anı ki ur gibi cellat oldu beynime.
Her gece;
Ama her gece bir kez daha deliriyorum hatta,
Çünkü her aşk illa ki yenilir Sonbahar’a…

- Enes CAHAN -