Ben; bir
işgalciyim, beyaz bir tuvale hükümran…
Soluk
renklere peşkeş çekilmiş maviliğim.
Yanaklarımdaki
utancın yerinde bir renk; ki yavan…
O kadar
yapmacık ki dağınıklığı saçlarımın;
Bakışlarımın
keskinliği bir koca yalan…
Sistemin
eleğinde budanmış hep dallarım.
Ömrümce
toprağa kök salmışlara imrendim.
Ben: sıradan
bir tutunamayan…
Ben içi boş
bir şiirim, hiçbir şey anlatmayan…
Bir mısranın
tekrarından ibaret dörtlüklerim,
Her daim
yarım kafiye barındıran…
Sesimin
titrediğini sanmayın sakın!
Hakkıyla
dert edinmiş değilim çocukları,
Toprağa
dönüşecek kadar dahi bir bedeni olmayan.
Sözcüklerden
bir medeniyet kurmaya çalıştım.
Ben: boğazım
düğümlenmeden rahatça konuşan…
Ben bir
nefsim, et ve kemikle bezenmiş…
İrademi alıp
götüren rüzgârı hatırlamam.
Geceleyin
hep bir uyanış beklerim,
Yüzümü
aydınlatan şimşek, adımı haykıran sema,
Ve içimi
ürperten bir kâbustan.
İhanetimin
en fecisi kendimedir;
Umarsız bir
yürüyüşle bastırdığım,
“Boş”luğumda
beliren sancıdan gebe kalan.
Korkumdan
hep sığ sulara kulaç attım!
Ben:
hakikati, okyanusları aşmak sanan
Ben: nefes
alıp vermeyi yaşamak sanan…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder