27 Mart 2013 Çarşamba

DÜŞ

Aramızda perdeler,
Aramızda birazdan tutuşacak mesafeler…
Renksizdik bir silüet gibi, tatsız…
Ve alabildiğine manasız…
Sonra yitirdik özneleri,
Bir dönemeçte ansızın çarpışır gibi. 
Kitaplarımız yoktu, yere düşmedi. 
Bütün bu pembe kesitler,
Türk filimlerindendi…

Sustum ben,
Hiçbir zaman yapamayacağım kadar.
Konuştum sonra, 
Adına denilirse konuşmak.
Oysa ne çok eksik vardı 
Düğüm düğüm, boğazımda, sarkaç sarkaç…
“Alak” gibi ve muallak!
Fazla ne çok şey vardı işte;
Ette, kemikte, gerçekte, düşte.

Aramızda imgeler,
Aramızda gönül lehçesine yabancı kelimeler…
Hüzünler de sarıydı,
Sarıydı gülüşmeler.
Yoklandı hatıralar.
Vakit pek geçmiş değil!

Saçların gezinir damarımda,
Kana kesmiş, bir barutla ateşlenir.
Ben sarhoştum ki sana! 
Nerden baksan onbinyüzmilyon promil…
Şimdi, kışını yaşıyorduk,
Geçmiş bir zaman diliminin.

Benim tereddütlerim peltekliğimdendi:
Bir türlü “s”lere dönmedi dilim!
Onca hikâye anlattım,
Koşarcasına yürüyen kim varsa.
Ne dedimse olmadı, dinletemedim.
Bütün hikâyelerin kızı sen, erkeği bendim.
Şimdi iki yabancı,
Şimdi üç-beş sefilim…
Bir hayalin ardında,
Kendimin kefiliyim…

Düş sanalım bunu biz:
Görüldü ve aldandık!
Bir sigara içimlik zamanın kıskacında,
Uyuduk ve uyandık!
En hey’canlı yerinde,
Sevdiğimiz dizinin,
Yalnız, uyuya kaldık!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder